KADIN CİNAYETLERİ: SESSİZLİĞİN FERYADI
Kadın cinayetleri ülkemizin kanayan yarası olmaya devam ederken toplumun büyük bir kısmı bu durumu normalleştirmekte ya da sıradan bir haber gibi geçiştirmekte… Ne yazık ki son yaşanan olaylar, bu sessizliğin aslında bir çığlık olduğunu tekrar hatırlattı. Dün İstanbul’da yaşanan iki kadın cinayeti, insanlığımızı sorgulatacak bir vahşetle karşımıza çıktı.
İstanbul’un göbeğinde, gündüz vakti bir psikopat tarafından iki kadın katledildi. Cinayetlerin detayları tüyler ürpertici; kadınlardan biri iş yerinden evine dönerken diğeri ise arkadaşlarıyla buluşmak için çıktığı yolda canice öldürüldü. İki kadın da yanlarında bir koruma aracı olmaksızın, en temel insan hakkı olan yaşam hakkı ellerinden alınarak öldürüldü.
Polis nerede?
Olayın en acı taraflarından biri ise katilin bu vahşeti gerçekleştirdiği olay yerine polis ekiplerinin geç gelmesi oldu. Birkaç tanık ifadesine göre, kadınlar yardım çığlıkları atarken çevredeki insanlar polise haber vermek için çabalasa da, ekipler ancak olaydan sonra olay yerine geldi. Bu sorgulanması gereken ciddi bir sorun: Kadınlar, gün ortasında bir caddede öldürülürken neden kimse yardım edemedi? Neden güvenlik güçleri zamanında müdahale edemedi? Bu soruların cevapları, sadece dünün değil, son yıllarda kadın cinayetlerine karşı gösterilen sistematik yetersizliğin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Biber gazı artık bir ihtiyaç mı?
Kadınların sokaklarda kendilerini güvende hissetmemesi, yıllardır toplumumuzun karanlık bir gerçeği haline geldi. Bu yüzden biber gazı, bir koruma aracı olarak neredeyse her kadının çantasında yerini aldı. Ancak dünkü trajediden sonra bu duruma ironiyle yaklaşan bir başka olay daha yaşandı: Biber gazına zam geldi. Evet, kadınlar bir kez daha can güvenliklerini koruma arayışı içerisindeyken biber gazı fiyatlarına yapılan zam adeta şaka gibi bir gelişme olarak karşımıza çıktı. Üstelik bazı alışveriş merkezlerinde biber gazı satışı da yasaklandı. Bu durum kadınları daha da çıkmaza sokarken, bir kadının şu isyanı kulaklarımızda yankılandı:
“Biz sokakta yürüyemez hale geldik. Kendimizi korumak için bir biber gazına bile ihtiyaç duyuyoruz ama şimdi onu bile almak zorlaştı. Daha ne kadar sessiz kalacağız? Ne kadar daha yalnız bırakılacağız?”
Bu isyan, bir kadının değil, tüm kadınların ortak sesi. Biber gazı, bir koruma aracı olmanın ötesine geçip kadınların gündelik hayatını sürdürebilmesi için adeta zorunlu bir ihtiyaç haline geldi. Fakat fiyat artışları ve erişim kısıtlamaları, kadınları savunmasız bırakmakta. Bu durum, bir toplumun kadınlarına olan borcunu ve sorumluluğunu yerine getirememesinin en acı örneğidir.
Ne yapılmalı?

Kadın cinayetlerinin önüne geçmek için sadece bireysel güvenlik tedbirleri değil, toplumsal farkındalık ve sistematik çözümler gerekiyor. Kadınların kendilerini güvende hissetmeleri için yalnızca biber gazına değil, etkin bir hukuk sistemine, hızlı ve etkili polis müdahalesine, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve eğitime ihtiyaçları var. Kadınlar her gün sokakta rahatça yürüyebilme hakkına sahip olmalı. Onların güvenliğini sağlamak ise devletin ve toplumun en önemli sorumluluğu olmalıdır.
Bu sorumluluk, bireysel bir savunma aracıyla değil, toplumsal ve hukuksal dönüşümlerle yerine getirilebilir. Sessiz kalmamak, çözüm aramak ve kadınların sesini duymak artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
Mert SARIKAYA / Onyedi Eylül Gazetesi
Yorum gönder