Şimdi yükleniyor

YEŞİL DÖNÜŞÜMÜN GÖLGESİ: TEKNOLOJİDE NELER TERS GİDEBİLİR?

YEŞİL DÖNÜŞÜMÜN GÖLGESİ: TEKNOLOJİDE NELER TERS GİDEBİLİR?


Türkiye’nin 2025’te yürürlüğe giren İklim Kanunu, çevre ve ekonomi kadar teknolojiyi de etkileyen derin bir dönüşümün kapısını araladı. Ancak her büyük dönüşüm gibi bu süreç de yalnızca kazançtan ibaret değil. Göz ardı edilirse, teknolojide geri tepmelere, eşitsizliklere ve bağımlılıklara yol açabilecek karanlık noktalar da barındırıyor.


Kanunla birlikte artık her işletme karbon salımını ölçmek, raporlamak ve azaltmak zorunda. Peki ya bu teknolojileri satın alacak gücü olmayan esnaf ve KOBİ’ler?


Karbon sensörleri, enerji takip yazılımları, dijital altyapı çözümleri… Bunlar büyük holdingler için belki basit yatırımlar ama Anadolu’daki bir üretici için yüksek maliyet, karmaşık sistemler ve teknik destek yetersizliği demek. Eğer bu işletmeler yalnız bırakılırsa, yeşil dönüşüm bir eşitsizlik makinesine dönüşebilir: Büyük büyür, küçük silinir.


Türkiye’nin çevre teknolojileri konusunda hâlâ büyük ölçüde dışa bağımlı olduğu bir gerçek. Gerek karbon izleme sistemleri gerek akıllı enerji cihazları hâlâ ithal ediliyor. Bu durum, yeşil dönüşüm adına atılan adımların ekonomik bağımsızlığa değil, teknoloji ithalatına bağımlılığı artırmasına yol açabilir.


Yasa var, niyet güzel; ama yerli üretim olmadan bu hedefler sadece dışa açılan faturalarla kalır.
Yeni yasayla birlikte her işletme karbon verisini sisteme işleyecek. Fakat bu verilerin güvenliği, kim tarafından, nasıl sağlanacak?Veri sızıntıları, sistem açıkları, kötü niyetli yazılım saldırıları gibi riskler gündeme gelmeye başladı bile. Küresel rekabetin çevresel verilerle şekillendiği bir dönemde, bu bilgilerin kötü ellere geçmesi ticari sırların sızdırılması kadar tehlikeli olabilir.
Bir yandan dijital dönüşüm, bir yandan yeşil dönüşüm…


İşletmeler, kamu kurumları ve bireyler teknolojik sistemlere uyum sağlamak için yarış içinde. Ancak bu yarış herkesi aynı hızda etkilemiyor. Özellikle dijital okuryazarlığı düşük olanlar bu süreçte kendilerini dışlanmış, yetersiz ya da yorgun hissedebilir. Bu da teknolojiyi bir çözüm değil, bir stres kaynağına dönüştürebilir.
Bir başka tehlike ise “mış gibi yapmak.” Bazı kurumlar, görünürde çevreci uygulamalarla kanuna uyuyormuş gibi davranabilir. Örneğin karbon izleme yazılımları kullanılır ama gerçekten veri girilmez. Geri dönüşüm sembolleri etiketlenir ama içi boş kalır. Bu tür yeşil maketler, gerçek çözümlerin değerini düşürür ve toplumsal güveni zedeler.


İklim Kanunu, Türkiye’nin çevre ve teknoloji yolculuğunda önemli bir kilometre taşıdır. Ancak bu yasa, iyi yönetilmezse iyi niyetli bir baskıya, ekonomik dengesizliğe ve teknolojik çarpıklığa dönüşebilir.


Yasa değil; uygulama, destek ve eğitim belirleyicidir. Geleceği sadece temiz enerjiyle değil, adil teknolojilerle inşa etmek zorundayız. Aksi halde, “yeşil devrim” adı altında yeni eşitsizlikler doğabilir. Ve unutmayalım: Teknoloji, sadece geliştikçe değil, insanı dışlamadıkça değerlidir.

Ömer Faruk Arseven / Onyedi Eylül Gazetesi

Yorum gönder